Yeni araştırmalar, İslam peygamberinin reşit olmayan biriyle evlenme hikayesinin, siyasi ve mezhepsel sebeplerle üretilmiş temelsiz bir propaganda olduğunu öne sürüyor.

Erken dönem ve orta çağ İslam tarihçisi olan Oxford Üniversitesi akademisyeni Joshua Little, zamanının çoğunu eski metinleri incelemekle geçirse de çığır açan araştırması günümüz gerçek dünyasında öneme sahip. Hz. Muhammed’in hayatının çok az yönü, onun üçüncü karısı Ayşe ile küçükken evlendiği iddiası kadar tartışma ve ihtilafa yol açmıştır. Little, İslam tarihi anlayışımızı değiştirebilecek sonuçlarla birlikte, bu mayınlarla dolu bölgede ilerlemeyi seçti.

Bu yılın başlarında, Hindistan’ın iktidardaki sağcı Hindu milliyetçi partisi BJP’nin iki yetkilisinin Muhammed hakkında reşit olmayan bir kızla evlenip cinsel ilişkiye girdiği yönünde aşağılayıcı yorumlar yapmasının ardından, Müslümanların çoğunlukta olduğu çeşitli ülkelerde protestolar patlak verdi.

On yıl önce, benzer şekilde Muhammed’i bir sübyancı olarak tasvir eden İslamofobik “Müslümanların Masumiyeti” filmi, yalnızca küresel protesto ve isyanlara değil, aynı zamanda ülkeler arasında siyasi tartışmalara da neden olmuştu. İslam peygamberinin iddia edilen çocuk gelini, Hindu milliyetçileri, Hıristiyan polemikçiler ve ateistler gibi her türden Müslüman karşıtı eleştirmenler ve bazı Müslüman kökten dinciler tarafından gündemde tutuluyor. Bununla birlikte, Little’ın yakın zamanda başarıyla savunduğu henüz yayınlanmamış doktora tezine göre bu suçlama temelsiz bir iddiadır. Little’ın bulgularına göre, Ayşe’nin genç evlilik yaşı rivayeti, sekizinci yüzyıla ait bir tarihi uydurmadır.

Muhammed’in bir çocukla evlendiği fikri, hadis olarak bilinen anekdotlar derlemesinde bulunan ve Ayşe’nin kendisine atfedilen bir rivayete (veya bir dizi rivayete) kadar uzanır. Bu derleme hadisler, birçok gelenekçi Müslüman tarafından Kuran’dan sonra ikinci bir kutsal metin kaynağı olarak kabul edilir. Bazı hadis metinlerinde Ayşe 6 yaşında nişanlanmış ve 9 yaşında evlenmiştir. Bugün bazı köktendinciler Ayşe’nin evlilik hadisini günümüzdeki çocuk yaşta evlilikleri haklı çıkarmak için savunur ve kullanırlar.

Kadın sünnetinde olduğu gibi çocuk evlilikleri ile İslam arasında basit veya doğrudan bir nedensellik bağı yoktur. Uygulamanın sadece Orta Doğu’da değil, Hindistan ve Sahra altı Afrika’da da olduğu biliniyor. Köklerinin dinden çok kültüre dayandığını gösteren nüfus sayımı verileri, Hindistan’daki çocuk evliliklerinin %84’ünün Hindular arasında gerçekleştiğini gösterirken, bu oran Müslümanlar için yalnızca %11’dir. (Hindistan’ın nüfusunun %80’i Hindu ve %14’ü Müslümandır, bu nedenle çocuk yaşta evliliklerin dini olanların aksine yerel kültürel çizgileri takip etmesi sebebiyle oranlar paraleldir.) Uluslararası Kadın Araştırma Merkezi’ne göre (Little’ın kendisinin bana atıfta bulunduğu bir kaynak), “Ülkeler arasında hiçbir dini bağlantı çocuk evlilikleriyle ilişkilendirilememiştir.” Bu nedenle, ülkeler arasında belirli bir dini hedeflemek, erken evliliği ele almanın etkili bir yolu değildir. Buna rağmen -İslam dünyasının çoğunda çocuk evliliği nispeten az olsa da- din, kültürle karmaşık şekillerde etkileşime girer ve en azından bazı Müslüman çoğunluklu bölgelerde, uygulamayı rasyonelleştirmek için İslam’a başvurulur. Dini argüman, Muhammed’in ideal insan örneği olduğu ve bu nedenle yaptığı her şeyin ahlaki açıdan kabul edilebilir olarak kabul edilmesi gerektiği şeklinde temellendirilir.

Liberal, modernist ve reformist Müslümanlar, Aişe’nin evlilik hadisinin tarihsel gerçekliğini ve dini otoritesini uzun süredir inkâr etmeye çalışırken; aşırı muhafazakâr, köktendinci ve aşırılık yanlısı unsurlar bu hadisi şiddetle savunuyor. Pek çok ılımlı gelenekçi ise, pratikte çocuk evliliğini teşvik etmeseler de hadisin (ve genel olarak hadislerin ölçüt koyabileceği) gerçekliğini temellendirmeye çalışırken, bunun günümüz sosyo-tarihsel bağlamında uygunsuz olduğunu düşünerek arada kalıyor.

Bu çatışmalı fikir savaşına Little da hadis uzmanı olarak dahil oluyor. İslami araştırmalarda dünyaca ünlü bir uzman olan Oxford Profesörü Christopher Melchert’in danışmanlığıyla çalışan Little, genel olarak geleneksel İslami kaynakları (özel olarak da Ayşe hadislerini) tarihsel-eleştirel yönteme tabi tutuyor.

Geleneksel dinsel yöntemlerin aksine, tarihsel-eleştirel yaklaşım, modern tarihçinin alet çantasındaki en son tekniklerin tarihsel akla yatkınlığı ya da bir eksikliği tespit etmek için kullanılmasını içerir. Örneğin, bilim adamları metni, bir uydurma durumunu ortaya çıkaracak kronolojik hatalar açısından araştırırlar. Okuyucular, İncil materyallerine uygulanan benzer bir tarihsel-eleştirel yaklaşıma aşina olabilirler, ki bunlar tamamıyla aynı şey de değildir. Bu yöntem tarihin İsa’sı ile inançlardaki İsa arasında ayrım yapan Bart Ehrman gibi akademisyenler tarafından genel halk arasında popüler hale getirilmiştir.

İlginç ama belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bazı Müslüman müdafiler, İncil ve İsa ile ilgili olduğunda bu tür tarihsel-eleştirel yöntemi seve seve kabul ederler. Örneğin, çoğu ciddi tarihçi, Mesih’in tanrısallığı fikrini ve Teslis inancını Hristiyan geleneğinin sonraki gelişmeleri olarak kabul eder. Müslümanların bu tür sonuçlara neden sempati duyduklarını anlamak zor değil. Öte yandan, aynı Müslümanlardan bazıları, geleneksel İslami kaynaklara benzer bir eleştirel yaklaşım uygulandığında rahatsız olabiliyorlar. (Elbette bu samimiyetsizlik, Kuran’ın nakil tarihine ilişkin en son tarihsel-eleştirel bulguları kullanmaktan çok mutlu olan ama Ehrman gibilerini göz ardı eden bazı muhafazakâr Hıristiyan müdafiler arasında da mevcuttur.)

Little’ın vardığı sonuçlar geniş kapsamlı ve birçok Müslüman için güzel bir gelişmedir. Little, Ayşe’nin evlilik rivayetinin çeşitli versiyonlarını inceledikten sonra, hadisin MS 754 ile 765 yılları arasında Irak’a taşındıktan sonra Hişam ibn Urve adlı bir ravi tarafından “bol keseden” uydurulduğu sonucuna varıyor. Bu durum, rivayetin ününü gerçekleştiğini iddia ettiği olaylardan neredeyse bir buçuk asır sonraya kadar korumakla kalmıyor, aynı zamanda evliliğin gerçekleştiği Arap şehri Medine’den neredeyse 1.000 mil uzakta, Irak’ta tamamen farklı bölgede uydurulduğu anlamına da geliyor. Görünüşe göre bu uydurma, farklı mezhepsel ve siyasi amaçlara hizmet ediyor.

Little, genel eleştirel değerlendirmesinde, Ayşe’nin Muhammed’in evinde oyuncak bebeklerle oynadığı iddiası gibi başka haberlere de yer veriyor ve bunların tarihsel olarak doğru olmayan partizan mezhepsel ve siyasi hikâyeler olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle, eleştirel tarihçilerin Ayşe’nin aslında çocukken evli olduğuna inanması için pek sebep yok.

Little’ın araştırmasının bulguları, aynı konuyu daha önce ele almış olan birkaç modern Müslüman akademisyen ve yazarın çalışmalarıyla örtüşüyor. Bununla birlikte, bu çalışmaların çoğunluğu -kesinlikle hepsi olmasa da- doğası gereği özür dileyen niteliktedir, iddiası zayıftır ve disiplinli bir bilimsel yöntem açısından yetersiz kalmaktadır. Little’ın katkısını özellikle kayda değer kılan şey, onun durumu titiz bir akademik bakış açısıyla ele alması, hatta “isnad-metin analizi” olarak bilinen bilimsel bir metodolojiyi öze döndürmesidir. Bu yöntem, diğer metinlerin yayıldığı orijinali yeniden oluşturmak için, bir hadis metni ile onun ravi zinciri arasındaki bağlantıları ve örüntüyü aramayı içerir. Süreç, belirli bir rivayetin ne zaman (ve kimden) geldiğini belirlemeye yardımcı olabilir. Bu Batılı tarihsel tekniği kullanan Little’ın vardığı sonuçlar, reformist Müslüman tarafı haklı çıkarıyor.

Klasik İslami gelenek içinde bile, Ayşe’nin evlilik hadisinden şüphe etmek için her zaman sebepler olduğu unutulmamalıdır. Little’ın tezinde yazdığı gibi, rivayetin asıl kaynağı olan İbn Urve, en azından Irak’a yerleştikten sonra, geleneksel kriterlere göre bile güvenilmez olarak görülüyordu. “Bunamakla” (bir ravinin güvenilmez haberlerini iyimser üslupla açıklamanın bir yolu) ve hatta hadis terminolojisinde “tadlis” olarak adlandırılan bir tür akademik aldatmacayla suçlanmıştı. Hadisteki tadlis, ille de tamamen yalan veya uydurma anlamına gelmez, ancak tipik olarak, hadisin güvenilirliğini ortaya koymak için nakil zincirindeki zayıf bir halkadan bahsetmemek gibi, kaynaktaki bir kusurun görmezden gelinmesini içerir. En azından tadlis, aktarımda bir tür özensizliktir.

Little, bazı önemli biyografik ve yasal çalışmalar da dahil olmak üzere en eski kaynaklarda evlilik yaşı raporlarının bulunmadığına dikkat çekiyor. Muhammed’in biyografi yazarlarından en tanınmışı olan İbn İshak, Ayşe’nin evlilik yaşından hiç bahsetmemiş; ancak bu ayrıntı, daha sonra tarihçi İbn Hişam (ö. 833 MS) tarafından eklenmiştir. Daha da kötüsü, evlilik yaşı hadisinin, İbn Urve’den düzinelerce kez alıntı yapmasına rağmen, İmam Malik’in el-Muvatta’sı da dahil olmak üzere, Medine’deki en eski hukuk kitaplarında da yer almamasıdır. Little’ın yazdığı gibi, “Malik’in bu hadisi alıntılamaması, sadece Malik’in onu reddettiğini değil, aynı zamanda o sırada Medine’de böyle bir hadisin bilinmediğini de gösterir. Özellikle evlilik yaşı hadisinin önemli hukuki sonuçları olduğu düşünüldüğünde özel bir Medine hukuk hadisi derlemelerine dahil edilmesi kesinlikle talep edilirdi.

Hadis, Medine hukuk rivayetlerinin bir İlk-Maliki derlemesi olan el-Mudawwana’da da yoktur. Dahası Little, bildiği kadarıyla, evlilik yaşı hadisinin herhangi bir versiyonundan alıntı yapan en eski Maliki çalışmasının “hadisin Irak’ta kitlesel olarak ilk yayılışından yaklaşık üç yüzyıl sonra” ortaya çıktığını yazıyor. Özetle, Ayşe’nin erken evliliği, olayın muhtemelen gerçekleştiği şehirdeki önemli erken dönem kaynaklarında yoktur. Delilsizlik argümanını kullanarak (yani, bu raporun ilk kaynaklarda olmaması), Little bunun sekizinci yüzyıl Irak’ında icat edilmiş bir hikâye olduğunu ve ondan sonra Muhammed’in hayat hikayesine dahil edildiği sonucuna varıyor.

Bu, elbette şu soruyu akla getiriyor: neden? Little’a göre, Ayşe’nin yaşıyla ilgili iddia, Sünni bir şahsiyet tarafından Ayşe’nin imajını Şii aleyhtarlara karşı desteklemek için uydurulmuş dolayısıyla orta çağ mezhep propagandasının bir parçasıydı. (Doğrusunu söylemek gerekirse, “Sünni” ve “Şii” terimleri bu rivayetten sonra çıktı; bu dönemin alimleri bunun yerine “İlk-Sünni” ve “İlk-Şii” hareketlere ve figürlere atıfta bulunma eğilimindedir.) Bu da, hadisin neden Irak’ın Şii bölgesinde uydurulduğunu açıklar. Muhammed’in eşi ve Sünni İslam’ın ilk “Râşid” halifesi Ebu Bekir’in kızı olan Ayşe, Peygamberin kuzeni ve damadı, Şiilerin ilk imamı ve Sünnilerin dördüncü halifesi Ali ile ünlü bir mücadeleye girmişti. Olay, Ayşe’nin babasının halifelik için Ali ile rekabet etmesiyle kalmamış, Ayşe’nin kendisi de daha sonra Ali’ye karşı bir isyana öncülük etmişti.

Sonraki nesillerde Sünniler ve Şiiler, dini ve siyasi otorite iddiasında bulunmak için rakip soyları kullanmışlardı. Bazı Sünniler, Ayşe’nin statüsünü (ve onun aracılığıyla kendi soylarını) yükseltmek için, onun Muhammed’in gözdesi ve tek bakire karısı olduğunu iddia etmişlerdi. Dini ve kabile lideri olarak Muhammed’in, çoğu boşanmış veya kendi topluluğundan dul olan birkaç karısı vardı; hepsi, “Müminlerin Anneleri” olarak saygı görüyorlardı. Ayşe’nin iddia edilen gençliği, onun bakire saflığını vurgulamak için kullanılmıştı ya da daha doğrusu, evli olduğu söylenen son derece genç yaşı ile bakire saflığı kastedilmişti.

Eski Yakın Doğu kültürleri (tarih boyunca ve modern zamandaki diğer pek çok örnek gibi), cinsel günahtan arınmış olma çağrışımından dolayı bakir saflığa değer verirdi. Örneğin hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar İsa’nın annesi Meryem’in bakire olduğunu vurgulamışlardır. Buna göre, Meryem Ana’nın da nişanlı olduğu ve daha sonra İsa’yı doğurduğu sırada genç bir kız olduğu kabul edilir. İlginç bir şekilde, Little bize “Ayşe ile ilgili olan evlilik yaşı hadisinin yayılmasının bazı Şiileri” -özellikle Şii (ama Sünniler de var)- İslam’da saygı gören peygamberin kızı Fatıma’nın da dokuz yaşında evlendiğini iddia etmeye sevk ettiğini söylüyor. Diğer bir deyişle, erken evliliğe iliştirilen herhangi bir toplumsal ayıplama olmadığı zamanlarda, Ayşe’nin genç yaşını abartmak için birkaç neden vardı.

Little’ın analizine ek olarak, Ayşe’nin sözde 6 yaşında nişanlanıp 9 yaşında evlendiği varsayılınca, Muhammed’in evine çok erken bir yaşta yerleştiği sonucuna varılır. Bu da geleneksel anlayışa göre yine erken yaşta Muhammed’in evine yerleştiği düşünülen Ali’den önce o eve geldiği düşüncesine götürür. Erken İslam inancına göre, Muhammed’in ev halkı -ve O’nun soyundan gelenler – Müslüman toplum tarafından onurlandırılırdı. Birisi Muhammed’in evine ne kadar erken girerse, o kişi (ve soyundan geldiği söylenenler) o kadar çok şereflendirilirdi.

Sonraki nesil Müslümanlar, kendi soyları aracılığıyla Muhammed’e yakınlık iddiaları konusunda birbirleriyle yarış içindeydiler. Kendilerine Ali Taraftarları diyenler, Muhammed’le bağlarını Ali aracılığıyla vurgularken, rakiplerinden bazıları ise Muhammed’in (en sevdiği) eşi Ayşe aracılığıyla karşı bir soy iddiasında bulunuyorlardı. Tüm hilafet (ve karşı hilafet), bu tür iddialarda bulunulanların erdemlerini abartmak için güçlü bir özenti yaratan böyle yüce soy iddialarına bel bağlıyordu. Bütün bunlar Little’ın tezini destekliyor: Ayşe hadisi tarihsel bir gerçek değil, daha ziyade, Muhammed’in üçüncü karısının saflığını vurgulayarak ve onu çok küçük yaştan itibaren peygamberin evine yerleştirerek statüsünü yükseltmeyi amaçlayan mezhep propagandasıydı.

Pek çok Müslüman, Little’ın bu özel hadisle ilgili vardığı sonuçları takdir edecek olsa da, diğerleri şüphesiz daha büyük sonuçlarla ilgilenecektir. Burada, muhafazakâr gelenekçilerin büyük çoğunluğunun aslında çocuk evliliğini savunmakla ilgilenmediğini anlamalıyız ve onların Hz. Ayşe hadisini destekleme konusundaki ısrarları bu şekilde anlaşılmamalıdır.

Bunun yerine, başlıca motive edici faktör, direkt olarak geleneksel İslami kaynakları hedef alan modern tarihsel-eleştiri yönteminin bulgularına karşı genel olarak hadislerin otoritesini savunma arzusu gibi görünüyor. Muhafazakâr Müslüman alim Yasir Qadhi, 2018 tarihli bir Facebook gönderisinde Ayşe’nin yaşı konusunda yorum yaparak, bu tür “şüphelerin”, gelenekçi Müslümanlar tarafından Kuran’dan sonra ikinci sırada görülen Sahihi Buhari hadis derlemesine ilişkin geniş çaplı bir “saldırı” olduğunu yazmıştı.

Sahih Buhari, geniş çapta en güvenilir ve saygı duyulan hadis kitabı ve Sünni tutuculuğun dayanak noktası olarak kabul edilir. İçinde Ayşe’nin evlilik hadisi bulunduğu için Ayşe’nin yaşı hakkındaki tartışma bu kadar kin verici hale gelmiş olabilir: Ayşe hadisine yapılan saldırı, Sahih Buhari’nin kendisine ve genel olarak da hadislere bir saldırı olarak görülür. Bununla birlikte, Müslüman bilgin Yasmin Amin, ilginç bir noktaya değinerek, söz konusu haberin teknik olarak bir hadis olmadığını, çünkü nihai olarak Muhammed’e değil Ayşe’ye atfedildiğini belirtiyor. Gelenekçi Müslümanların Sahih Buhari’de bulunan peygambere dayanan ve peygamberin dışındaki haberler arasında ayrım yapabilecekleri ve yapmaları gerektiği argümanını öne sürüyor. Yine de bazı gelenekçiler bunu, iki Sahih’in (Sahih Buhari ve Sahih Müslim. Sahih Müslim de neredeyse eşit derecede saygı duyulan başka bir derlemedir) genel güvenilirliğine ilişkin sözde dini fikir birliğine bir saldırı olarak görüyorlar.

Eleştirel bilimsel araştırmanın düşmanca algılanması, Qadhi’nin gösterişli hitabetinde görülebilir: “Bu tür saldırılar, kaleyi havaya uçurmaya çalışan bir rüzgâr gibi bile değildir.” Yine de gerçek şu ki, Müslümanlar tarafından uzun süredir tartışılmaz olarak kabul edilenler de dahil olmak üzere, İslami kaynakların kalesini yıktığında bu şiddetli rüzgâr gerçek bir kasırgaya dönüşebilir.

Bir yandan, Kuran bu engellerin ya da şiddetli rüzgârın (metaforunuzu siz seçin) üstesinden gelmede nispeten daha başarılı olmuştu. Akademik uzmanların çoğu, bunun sebebini Kur’an’ın ilk büyük standartlaşmasının sahabelerin henüz hayatta olduğu dönemde gerçekleştiğinden Muhammed’e kadar dayanması olarak düşünüyor. Kuran’ın karmaşık metin tarihinin bazı ayrıntılarının geleneksel anlatılardan farklı olmasına rağmen böyle düşünüyorlar.

Öte yandan, Muhammed’e (ve Muhammed hakkında) atfedilen büyük ve yöntemsiz rivayetler şeklindeki hadisler, tarihsel-eleştirel bilim adamlarının sert eleştirilerine maruz kalıyor. Genel varsayım, Kur’an beyanlarının Muhammed’e dayandığı şeklindeyken, hadis için bunun tersi geçerlidir: Tarih-eleştiri alimleri arasındaki fikir birliği, bu rivayetlerin güvenilir bir şekilde Muhammed’e kadar dayanmadığıdır. İslami modernistlerin çoğu hadislere karşı benzer şekilde temkinli veya şüpheci bir yaklaşım sergilerken (ve Kuran merkezli bir yaklaşımı benimserken), gelenekçi alimler hadisleri Kuran’ın yanında ikinci bir kutsal kitap olarak görürler ve bu nedenle onu dış saldırılara karşı şiddetle savunma ihtiyacı hissederler.

Bununla birlikte, çağdaş Müslümanların çoğu, Kur’an ilkeleri, insan aklı ve sağduyu ile aynı çizgide olan hadisleri seçici bir şekilde onaylayarak orta yollu bir yaklaşım benimsiyor gibi görünüyor. Bu modern yaklaşımın tarihin erken döneminde de örneği var. Benzer görüşler, erken dönem Hanefi ve Mutezili düşünürler tarafından ifade edilmişti. Bu açıdan bakıldığında, bugün pek çok Müslüman, özellikle de Muhammed’i ne kadar kötü yansıttığı göz önüne alındığında (en azından modern gözlere göre), Hz. Aişe hadisinden uzaklaşmaktan çekinmeyecektir. Yasmin Amin’in hadisin aslında (peygamberin söylediği) bir hadis olmadığı yönündeki önermesi de teolojik esneklik için daha fazla alan açabilir.

Bu nedenle, Ayşe’nin yaşıyla ilgili tartışmalar çocuk yaşta evliliğin pratik meselesiyle daha az ama kutsal metinlerin geçerliliği ile ilgili teorik meselelerle daha çok ilgilidir. Little’ın müdahalesi, Batılı bilim adamlarının fikir birliğini pekiştirirken, hadislere şüpheyle yaklaşanların elini güçlendiriyor. Bilim adamlarının hafıza biliminden ve sözlü gelenek araştırmalarından öğrendiği her şey -metinsel kanıtların yanı sıra- bize hadislerin ilk aşamalarında hızlı bir değişim geçirdiğini ve Muhammed’in kendisine yapılan herhangi bir atıfın oldukça şüpheli hale geldiğini gösteriyor. Ehrman’ın dediği gibi, durum aslında kulaktan kulağa veya telefon oyunuyla ilgili yapılan benzetmeden çok daha kötüdür.

Georgetown Üniversitesi’nde Müslüman bir akademisyen olan ve hadislere ilişkin iki popüler giriş kitabının (biri lisansüstü düzeyde kullanılan) yazarı Jonathan Brown, bu fikir birliğine karşı dikkate alınması gereken bir muhaliftir. Jonathan Brown diyor ki; alanın önde gelen isimlerinden Harald Motzki başarılı bir şekilde “müsnedin” (hadislerin ilk ravileri için kullanılan teknik bir terim) daha önce düşünülenden çok daha eskiye hatta bazılarının yedinci yüzyılın ikinci yarısına yani sahabe zamanına dayandığını ispatlamıştır. Little, “Brown’ın Müsned’in Sahabeler dönemine kadar yeniden tarihlendirilmesiyle ilgili iddialarının abartılı gibi göründüğünü” ileri sürerek bu değerlendirmeye katılmıyor.

Little’ın tezi, Batı akademisindeki hadis tartışmasını gözden geçiriyor ve hadislerin tarihsel güvenilirliğine karşı fikir birliğini tekrardan ele alıyor.

Yine de Brown’ın muhalefeti daha çok genel olarak tarihsel-eleştirel yöntemin eleştirisi gibi görünüyor. Bu yüzden aslında, en azından bir anlamda, Batı geleneğinin dışından bir eleştiri gibidir. Sonuç olarak Brown, belirgin bir şekilde Batı kaynaklı bir yöntem ve Müslümanlara kültürel bir dayatma olarak gördüğü tarihsel-eleştirel yöntemin uygulanabilirliğini sorguluyor. Brown’ın müthiş (ama tartışmalı) eleştirisine katılın ya da katılmayın önemli olan nokta, hadislere karşı şüpheci olan tarih-eleştiri alimlerinin fikir birliğinin geçerli olduğudur. Little şöyle yazıyor: “Mütevatir hadisler de dahil, herhangi bir hadis (sahih veya değil) aksi ispatlanana kadar uydurma veya güvenilmez olarak kabul edilmelidir.”

Bu bakış açısı, araştırmacıların kitlesel sahtecilik (İslami geleneğin bile kabul ettiği gibi böyle bir şey gerçekleştiği halde) veya bir tür küresel komplo olduğunu öne sürdükleri anlamına gelmez. Bundan ziyade, pek çok hadisin iyi niyetli ama şüpheli atıfların, varsayımların ve hafıza yanılmasının ürünü olduğu şeklindeki daha az kötü niyetli birkaç faktörün rol oynadığı düşünülüyor. Daha da önemlisi, erken dönem İslam’ın başlıca sözlü kültüründe, daha sonra yazılı geleneğin yaygınlaşmasıyla gelişen kusursuz aktarma anlayışı yoktu. Kuran’ı “iki kapak arasında” bir kitap halinde derlemeye yönelik ilk ve özenli çalışmalar bu eğilime karşı direndi ve Kur’an’ın durumu, çok daha uzun bir sözlü aktarım döneminden sonra yazılı olarak kaydedilen hadislerin durumuyla farklılaştı.

Hadis araştırmaları alanının bir başka önemli şahsiyeti olan Andreas Görke bunu şu şekilde özetliyor: “Geleneksel İslam bilimi, hadis münekkitlerinin büyük ölçüde, gerçekten de Peygamber’in söz ve fiillerinin sahih rivayetlerini teşkil eden bu hadisleri tespit edebildiklerini varsayarken, akademik yaklaşımı takip eden alimler, belirli hadisleri güvenli bir şekilde Peygamber’in zamanına veya ilk müminler dönemine kadar tarihlendirmenin neredeyse imkânsız olduğu konusunda az çok hemfikirdir.”

Yukarıda belirtildiği gibi, bazı Müslüman müdafiler, Ehrman’ı ve İncil’le ilgili olduğunda tarihsel-eleştirel bilimi övseler bile, şüphesiz bu bulgular konusunda geri adım atacaklardır. Örneğin, Müslümanlar tarafından yönetilen popüler bir YouTube programı, İncil bilginlerini birbiri ardına İncil’i eleştirmeye davet ederken, sunucu ve Müslüman konuklar geleneksel İslami kaynaklar hakkında tamamen pozitif bir görüşe sahip.

Little’ın tezi, geleneksel İslami kaynakların özellikle de hadislerin tarihsel güvenilirliği hakkındaki bilimsel tartışmaları inceliyor. Little, hadislere karşı genel bir şüphecilik oluşturduktan sonra, tarihsel olarak neden güvenilmez olarak kabul edilmeleri gerektiğini göstermek için Ayşe’nin evlilik yaşıyla ilgili hadislere geri dönüyor.

Ancak yine de hadislerin hiçbir tarihî değeri olmadığı düşünülmemelidir. Little’ın da katıldığı gibi, hadisler bize ilk Müslüman topluluklar ve onların tartışmaları hakkında çok şey anlatıyor. Ayşe hadisi örneğinde, Little’ın analizinden hadisin üretildiği mezhepsel ortam hakkında bilgi ediniyoruz.

Ayşe hadisi mezhepsel nedenlerle üretilmiş olsa da kısa bir süre sonra, erken yaşta evliliği savunmak ve evlilik için kadının rızasını gerektiren dini zorunluluğu ortadan kaldırmak için -hadis literatüründe de böyle anlatılmıştır!- yasal bir otorite olarak kullanılmıştır. Bugün Ayşe hadisinin ilk baştaki mezhepsel amacını çoktan yitirdiğini ve artık sadece çocuk yaşta evliliğin meşruiyetini savunmak için kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, pek çok reformist Müslüman, Little’ın vardığı sonuçları memnuniyetle karşılayacak ve bunları, çocuk evliliklerini savunan köktendinci din adamlarına itiraz etmek için kullanacaktır.

Little, Ayşe evlilik hadisinin gerçekliğini sorgulamak, erken yaşta evlilik savunucularını etkisiz hale getirmenin bir yoluysa, potansiyel olarak daha kolay bir argüman olduğunu da belirtiyor. Yedinci yüzyıl Arabistan’ının modern öncesi, okuryazarlık öncesi ve devletsiz toplumunda, “Ayşe’nin kendi yaşını bilmesi ya da bilebilmesi hiç olası değildir.” Bu, günümüzde bile okuma yazma öncesi toplumlar üzerine yapılan çok sayıda çalışmayla Little’ın görüşünü doğrulamaktadır.

Bu nedenle, bu genç yaşın Ayşe’ye atfedilmesi, kronolojik veya tarihsel doğru olarak değil; onun bekaretine, iffetine ve saflığına yönelik sembolik bir kaygıyı yansıttığı şeklinde anlaşılmalıdır.

Bütün bunlar, Ayşe’nin yaşıyla ilgili hadis literatüründe yer alan ve fazlaca çelişen rivayetler hakkında bir şey söylemiyor. Ki bu rivayetler Ayşe’nin 6, 7, 6 veya 7, 9 ve hatta 10 yaşında nişanlandığını ve 9, 9 veya 10 yaşında da evlendiği iddia ediyor. Kronolojik tarihsel yeniden düzenlemeler, Ayşe’nin evlilik yaşını 12 ila 19 (hatta daha büyük) arasında herhangi bir yere yerleştirmiştir. Little haklı olarak, kaynak materyalin çelişkili doğası nedeniyle bu yeniden değerlendirmeleri faydasız olarak eleştiriyor ve bu da kendi içinde Ayşe’nin bildirilen yaşı hakkındaki genel şüpheciliği pekiştiriyor. Tarihsel-eleştirel akademisyenler, ilk kaynaklarda anlatılan olayların kronolojik sıralamasının güvenilmezliğine uzun zamandır dikkat çekiyorlardı.

Yaşlar ve tarihler genellikle tarihsel doğruluktan ziyade sembolik nedenlerle seçilmiştir. Muhammed’in ilk ilahi vahyi aldığında 40 yaşında olduğu söyleniyor. Kırk, eski Yakın Doğu toplumlarında önemli bir sayıdır ve bir insanın tam akli olgunluğa ve bilgeliğe ulaştığı zamanı ifade eder. Benzer şekilde, Muhammed’in ilk karısı Hatice’nin, Muhammed’le evlendiğinde 40 yaşında olduğu söylenir ama sonrasında en az altı çocuk doğurduğu düşünülürse bu da son derece mantıksız bir iddia. (Bildirilen çocuk sayısındaki tutarsızlıklar, bize kaynaklarımız ve bunların güvenilirliği daha doğrusu güvenilmezliği konusunda daha fazla fikir verir). Hatice’nin evlilik yaşı, kıdemini vurgulamak için bir yönde abartıldıysa, Ayşe’nin yaşı, gençliğini ve bekaretini vurgulamak için diğer yönde abartıldı.

Ayşe hadisinin sekizinci yüzyılda ortaya çıkmasından/menşeinden de biliyoruz ki, bugün “çocuk yaşta evlilik” dediğimiz şey, o zaman sosyal olarak kabul edilemez değildi. Öyle olsaydı, Müslüman hadisçiler böyle bir haberi kendi peygamberlerine isnat etmezlerdi. Aslında, Little’ın da belirttiği gibi, ilk adet “dünyanın dört bir yanındaki Antik ve Orta Çağ toplumlarında kızların ortalama ve/veya minimum evlilik yaşı” idi.

Tarihsel kanıtlar, Muhammed’in aslında bu genç yaşta Ayşe ile evlenmediğini öne sürse de, geçmiş toplumlara modern idealleri ve sosyokültürel normları empoze ederek geçmişi, şimdiki zamanın koşullarıyla değerlendirme saçmalığına düşüyoruz.

Elbette, tüm bu söyleme nüfuz eden, inkâr edilemez derecede güçlü bir Batı kültürel hakimiyeti ve ideolojik dayatma unsuru vardır. Yine de, bugün makul Müslümanların büyük çoğunluğu, kendi kızlarını bu kadar küçük yaşta evlendirmek istemezler. Bu Müslümanlar değişen sosyo-tarihsel koşulların farkındalar ki bu değişim İslam’ın veya İslam hukukunun herhangi bir makul yorumunda dikkate alınmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, Qadhi gibi muhafazakâr bir figür bile, geçmişteki tüm toplumları kötülemememiz gerekse de, mevcut sosyal ve kültürel ortamda evlilik yaşı sınırının dünya genelinde mantıklı olduğu konusunda hemfikirdir.

Little’ın ileri sürdüğü argümanlara kişisel olarak ikna olsam da, nihayetinde bu sadece son derece çekişmeli konu hakkında akademik ve dini çevrelerde süregelen bir anlaşmazlık konusunda en son açıklamadır. İnsan hakları savunucuları, çocuk evlilikleri gibi sahadaki belirli bir sorunla daha fazla ilgilenebilirler, ancak dindar figürler için daha tehlikede olan başka bir şey var. Modern tarihsel-eleştirel bilim, geleneksel İslami kaynaklara yönelirken, en azından bazı Müslüman alimler ve din adamlarında bir endişe duygusu hissediliyor. Savaş hatları, bir yanda İslami reformcular ve diğer yanda muhafazakârlar ile köktendinciler arasında çizildi. Hoşlarına gitsin ya da gitmesin, tarihsel-eleştirel bilim, bu dini fikir savaşında ya bir silah ya da hedef olarak kullanılacaktır.

Kaynak: Oxford Study Sheds Light on Muhammad’s ‘Underage’ Wife Aisha